
Salgın bir hastalık başta ülkemiz başta olmak üzere dünyanın dört bir tarafını sardı gitti. Ülkemizde her gün on binlerce kişi bu salgına duçar olmakta ve maalesef yüzlerce vatandaşımızda aramızdan ayrılmakta..
Kaya mağaramızın girişini kapatmadı belki ama salgın hepimizi eve kapattı. Ve kapımız her ne kadar açık görünse de salgın duvarı ile örülmüş, zorunlu olmadıkça o duvarı aşmıyor ve evimize kapanıyoruz işte…
Peki ne olacak bu salgın.. Aşı çalışmaları vs. “inşeAllah atlatacağız bu günleri” umudu ile yaşamımızı idame ettiriyoruz.
Siz hangi hallerdesiniz bilemiyorum ama, artık salgın beni farklı düşündürmeye başladı.. Bu düşüncelere dalmamın sebebi ise hadiste geçen şu meşhur olay oldu.
“Bir zamanlar üç kişi yolda giderlerken yağmura tutulmuşlar. Bunlar hemen dağdaki bir mağaraya sığınmışlar. Derken mağaranın ağzı, dağdan kopup düşen büyük bir kaya ile kapanmış. Bunun üzerine birbirlerine: “Bakın, hayatınızda sırf Allah için işlediğiniz bir takım iyi ameller varsa onlar vasıtasıyla Allah’a dua ediniz. Belki Allah bu kayayı açar dediler.”
Bunlardan birisi: “Allah’ım! Bilirsin ki benim, yaşlı ihtiyar anamla babam, bir karım ve birkaç küçük çocuğum vardı. Ben her gün onlar için koyunları otlatırdım. Koyunları onların yanına sürüp getirdiğim zaman sütlerini sağar, çocuklarımdan önce ana babama süt içirirdim. Şu var ki günlerden bir gün bir şey aramaktaki çalışmam beni uzaklaştırmıştı da akşama kadar gelememiştim. Geldiğimde de anam ile babam uyumuştu. Her gün sağmakta olduğum gibi sütleri sağdım ve süt bakracını getirdim. Başuçlarında durdum. Onları uykularından uyandırmaya kıyamıyor, ana babamdan önce çocuklarıma içirmeyi de istemiyordum. Hâlbuki çocuklar ayağımın dibinde ağlaşıyorlardı. Fecr doğuncaya kadar benim ve çocuklarımın bu hâli devam etmişti. Hiç şüphe yok sen pekiyi bilmektesin ki ben ana babama yaptığım bu hizmeti yalnız senin rızan için yapmıştım. Şu kayayı bir parça arala da oradan gökyüzünü görelim.” diye dua etti. Bunun üzerine Allah kayayı araladı ve o delikten gökyüzünü gördüler.
Onlardan bir diğeri: “Allah’ım, benim amcamın bir kızı vardı. O bana insanların en sevimlisi idi. Ben kendisiyle birlikte olmak istedim. O, ben kendisine yüz dinar getirmedikçe kabul etmedi. Ben bu parayı kazanmak için yoruldum. Nihayet yüz dinarı toplayıp amcamın kızına getirdim. Amacımı gerçekleştireceğim sırada kız bana: “Ey Allah’ın kulu! Allah’tan kork. Mührü haksız yere açma!” dedi. Bunun üzerine ben de kalktım. Sen pekiyi bilmektesin ki bu işi sırf senin rızan için yaptım. Bu kayadan bir delik aç.” dedi. Bunun üzerine Allah onlar için biraz daha açtı.
Öteki de: “Allah’ım! Ben bir ölçek pirinç mukabilinde bir işçi tutmuştum. İşçi işini bitirdiği zaman: “Bana hakkımı ver.” dedi. Ben de ona ölçeğini verdim. Fakat o adam bunu istemedi, bırakıp gitti. Ben onu ekmeye devam ettim. Nihayet ondan çobanlarıyla birlikte bir sığır sürüsü elde ettim. Bir müddet sonra o işçi geldi ve: “Allah’tan kork, benim hakkıma zulmetme.” dedi. Ben: “Şu sığırların ve çobanların yanına git ve onları al.” dedim. Bunun üzerine işçi: “Allah’tan kork, benimle alay etme.” dedi. Ben: “Hayır seninle alay etmiyorum. Şu sığırları ve çobanlarını al.” dedim. Bunun üzerine alıp götürdü. Şüphesiz sen biliyorsun ki ben bunu senin rızanı talep için yaptım. Bizim için deliğin kalanını da aç.” diye dua etti. Allah onlar için mağaranın kalan deliğini de açtı.”[1]
Peki hadisi okuduk bizlerde salgını adeta mağarada sıkışmış gibi yaşamaya çalışsak ne olur?
Mağara ehli gibi bizlerde Allah için yaptığımız bir şeyleri hatırımıza getirerek salgın için Mevlâ’dan yardım istesek?
Allah için vakit ayırmaya söz verip salgın için Allah’tan yardım dilesek..
Seherlerde kalkıp “Sabır ve namazla Allah’tan yardım”[2] istesek salgına karşı..
Uykumuzdan ferağat edip kalkıp teheccüdümüzle, Mevlâ’dan yardım istesek salgına karşı.. Ve desek ki Ya Râb! Kâbe mahzun, bizler mahzun.. “.. Ey Rabbimiz! Bize gücümüzün yetmediği şeyleri yükleme! Bizi affet, bizi bağışla, bize acı! Sen bizim Mevlâmızsın…”[3] diye halimizi arz etsek..
Allah’a yaşamlarımızı değiştireceğimize dair taahhütlerde bulunsak;
– Manevî direklerimiz olan ve hâfızlıkları kuvvetli olanlar “Kur’an’ı anlayarak yaşayacaklarını” adasalar, hafızlıklarını unutmuş veya unutmak üzere olanlar hem Rasûlun “”Ey Rabbim! Kavmim şu Kur’an’ı terkedilmiş bir şey haline getirdi”[4] şikâyet ettiklerinden olmamak için hem de “Ya Râb senin rızan için hafızlığımın hakkını vereceğim” diye taahhütlerde bulunsalar,
– Kur’an’ı rafa kaldırıp belki de mübarek Ramazan Ayından Ramazan Ayına açanlar veya hiç açmayanlar, “Ya Râb! Senin rızan için Kur’an’ı rafa kaldırmayacağım, yaşamımın parçası yapacağım” diye taahhütte bulunsalar,
– İmkânları olanlar “Kazandıklarınızın iyilerinden ve yerden sizin için çıkardıklarımızdan Allah yolunda harcayın.”[5] İlâhi kelimetullahın öğrettiği gibi harcamak için taahhütlerde bulunsalar,
– İmkânı elvermeyenler manevî duaları ile ümmete duacı olsalar, zikirlerini arttırsalar,
Kısacası herkes “Allah için yapacağı bir şeyler bulsa” ve Allah CC’dan yardım istese salgına karşı..
Gelin daha fazla geç olmadan, ölümle her gün yüzyüze olduğumuzu en iyi bir şekilde öğreten şu salgın döneminde, “Görmüyorlar mı ki, onlar her yıl bir veya iki kere belaya çarptırılıp imtihan ediliyorlar. Sonra ne tevbe ederler, ne de ibret alırlar.”[6] bizlere musibetleri haber veren ayeti iyice kavrayalım. Tevbelerimizi ve dualarımı arttıralım.
“Ey Allah’ım, sen bizim Rabbimizsin. Senden başka ilah yoktur. Bizleri bağışlar, günahları Sen’den başka bağışlayacak yoktur. Ey merhametlilerin en merhametlisi..“[7]
“Allah’ım! Hidayete erdirdiklerinle beraber beni de hidayete erdir, afiyet verdiklerinle beraber bana da afiyet ver, himaye ettiklerinle beraber beni de himaye eyle, verdiklerini benim için bereketli kıl, kaza ettiklerinin şerrinden beni koru. Çünkü Sen hükmedersin, Sana hükmedilmez, himaye ettiğin kimse zelil olmaz, zelil ettiğin kimse de aziz olmaz. Hayır ve bereketin çoktur, Sen çok yücesin. Kaza ettiğin şeyler üzerine hamd Sana mahsusustur. Allah’ım, Sen’den mağfiret diliyor ve Sana tevbe ediyorum. Allah’ın salat ve selamı, Muhammed (a.s)’in, ailesinin ve eshabının üzerine olsun.”[8] duaları ile, Kur’an’ın öğrettiği dualar ile ve bildiğimiz diğer dualar ile Allah’ın yardımını talep edelim, etmeye devam edelim.
Öyle ya, duamız da olmasa Rabbim bize ne diye değer versin![9]
[1] Buhârî, Ebu Abdillah Muhammed b. İsmail, Sahîh-i Buhârî, Çağrı Yayınları, İstanbul 1992, İstiskâ, 3
[2] Bakara Suresi, 2/153.
[3] Bakara Suresi, 2/286.
[4] Furkan Suresi, 25/30.
[5] Bakara Suresi, 2/267.
[6] Tevbe Suresi, 9/126.
[7] Buhârî, Deavât, 2, 16
[8] Ebû Dâvûd, “Vitir”, 5
[9] Furkan Suresi, 25/77.
- admin
- Blog Yazıları
- 5 Aralık 2020 - 17:24
- 1 Yorum
- 1272 Görüntülenme
